Allah diyor ki Maide Suresinin 3. Ayetinde:
Size din olarak islamı seçtim. Maide 3
Eğer bir şeyi Allah seçmiş ise, O, en doğruyu, en güzeli, en faydalı olanı seçmiştir. Çünkü, O’na kötü, çirkin ve zararlıyı seçmek yakışmaz.
O, En güzeldir.
O, En iyidir.
O, en doğrudur, en doğru yolu gösterendir.
İnsanlar din deyince başka bir şey anlıyorlar. Din kutsaldır, yaşadığımız hayatın dışında olan bir şeydir. Dua edilir,Allah’a yaklaşılır, ama günlük hayatımızda o kadar yeri yoktur.
Oysa bu anlayış kökünden yanlıştır. Kur’an’ın ayetleri hayatın her alanında yer almalıdır ki , gerçek din yaşanabilsin. Allah hiç bir ayeti boşuna göndermediğine göre kuluna düşen de onu okuyup hayatının içine almaktır.
Allah’ın Elçisi Hz. Muhammed, “Benim ümmetim bu dini hayatın dışında tuttu” (Furkan 30) diye şikayet edecektir.
Din,gerçek anlamda yaşama şeklidir. İslam, bir dindir ve bu dine mensup olanların nasıl yaşayacaklarının da Allah tarafından sınırları ve çerçevesi çizilmiştir. Onun için diyoruz ki, dinin asıl kaynağı Kur’an’dır.
Allah, müslümana yaşam şekli olarak İslam’ı seçmiştir.Yani demiştir ki, Kur’an’ı yaşayın, hayatınızı ona göre ayarlayın.
İslam, Allah’a teslim olmak demektir. Bir Müslüman Allah’a nasıl teslim olur? İçinde, hiçbir olumsuzluk kötülük, fesat ve fitne taşımadan Kur’an’ı hayatına uygularsa, bu insan Allah’a teslim olmuştur.
İnsan yaratılışı gereği kıskançtır.
Nankördür.
Mala mülke doymazdır.
Yalan söylemeye meyillidir.
Kendi içinde çatışmalar vardır.
Zulum eder, zulme uğrar.
Gururludur kibirlidir.
Cinsel konulara düşkündür.
Dedikoduyu sever.
Azgındır.
İnsanın bu özelliklerine daha bir çok şey eklenebilir.
Bütün bunlardan uzak olan insanda geriye ne kalır? Şunlar kalır:
Düşünün ki, insan bütün bunlardan uzaktır. Nankör değil iyilik severdir, söz verir sözünü tutar, kimseyi kıskanmaz, cinselliğini normal yollardan karşılar, gurur ve kibiri kendinde uzaklaştırır.kimseye zulum etmez,
Yani bunları tek cümleyle anlatırsak iyi, güzel, doğru, yararlı bir insan kalır ki, insanın elde ettiği bu sonuç İslamın, yani barışın ta kendisidir.
Bu gün insanların çokları barış barış diye bar bar bağırırlar, her zaman ve her yerde barışı sevdiklerini söylerler, ama inanın çoklarına barış nedir diye sorsanız, anlamı bile bilmezler.
O halde barış nedir?
Uyum, karşılıklı anlayış ve hoşgörü ile oluşturulan ortam.
İnsanda ve toplumda sevginin, anlayışın kabul olduğu, kin ve öfkenin, savaşın bulunmadığı yaşam barış…
Barışın olduğu toplumlarda;
Sevgi var, kin ve nefret yok.
İyilik, güzellik, doğruluk var, kötülük, çirkinlik ve yalan yanlışlık yok
İnsanlar ve milletler arasında kavga yok, uyum ve anlayış var.
Benim partimin, ideolojimin adamı yok, herkesin kariyerine göre iş var.
Hile ve çalma ile mal mülk sahibi olma yok, hak ederek, çalışarak mal edinme var.
İnsanlara tepeden bakma, hor görme yok, yaratılanı yaratandan ötürü sevmek var.
Yalan, aldatma ve kandırmaca yok, doğru sözlülük, sözü yerine getirme ve dürüst olma var.
Bir insandan ya da toplumdan, savaşı, kini, öfkeyi, aldatmayı,nefreti, adam kayırmayı hileli mal sahibi olmayı ve buna benzer şeyleri alıp götürürseniz, geride ne kalır?
Geride, iyilik , güzellik, doğruluk, herkesin birbirine saygısı ve sevgisi, anlayış ve yardımlaşma,inanma ve güven duygusu gibi önemli değerler kalır ki, işte bunun tamamı barıştır.
Allah, iman edenleri barışa davet etmektedir. Çevremizde kötü olan şeyler ile içimizdeki olumsuz duyguların peşinden koşanlar asla barışa kavuşamazlar.
Kur’an, yaşama şekli olarak kendini seçenlere diyor ki:
Ey iman edenler! Hepiniz birden barışa giriniz! Sakın şeytanın peşinden gitmeyiniz. Çünkü o size apaçık bir düşmandır.Bakara 208
Barışın dışında yaşamak isteyenler şeytanın peşinden giden akılsızlardır, şeytan ise müslümana açık bir düşmandır.
İman edenler hem barışı korumakla hem de barışa saygı göstermekle yükümlüdürler. Barışı korumak önce ona saygı göstermekle başlar, sonra devam eder.
Barışa hürmet de karşılıklıdır. Bakara 209
İnsanın bir iç dünyası, bir de dış dünyası vardır. İç dünyası güzelse,bu güzellik onun bakışlarına, yürümesine, gülümsemesine, tutum ve davranışlarına yansır. Bunu da diğer insanlar anlarlar, alırlar, böylece bu güzel insana karşı onlar da güzellikler, güzel davranışlar, güzel karşılıklar vermeye başlarlar. Arasında barışın temelleri böylece atılır.
Zamanla buna üçüncü, dördürcü ve daha fazla insan karışır, meydana gelen ailede, sınıfta, mahallede, köyde, kasabada şehirde ve ülkede barış dalga dalga yayılır, gider.
Demek oluyor ki, kendi kendimizle barış halinde olmamızın yolu, kendi içimizdeki olumsuzlukları , kötü düşünceyi, tatmin olmak arzu ve istekleri uzaklaştırmaktan geçmektedir.
Böyle insan barış insanıdır.
Böyle insan barış adamıdır.
Böyle insan islama göre barışı yaşayan insandır.
Böyle insan içindeki olumsuzlalardan kurtulunca ondaki güzellikleri hisseden yaşayan, mutlu insandır.
Yoksa bir müslümanın İslam barış dinidir deyip de barış adına hiçbir şey yapmamasının islamın barış dini olmasına hiçbir katkısı olamaz.
Düzelmeye ve düzeltmeye kendi içimizden, kendi çevremizden başlamalıyız. Herkes kapısının önünü süpürürse o mahalle ve şehir temiz olur.
Yaşadığımız bu günlere kadar islamın geçmişine bakıldığında, islamın barış dini oluşu tarihin hiçbir döneminde gerçek anlamında yaşanmamıştır. Günümüzde de yaşanmıyor olduğunu her akıl sahibi insan bilir.
Yeryüzündeki savaşlara bir bakınız, nerde Müslüman yaşıyorsa orda savaş vardır.
Orda açlık vardır.
Bazı yerlerde korkunç zenginlik vardır.
Oralarda sefillik, ahlaksızlık, fuhuş, terör kötülük vardır.
Allah, bir olun bütün olun, bölünüp parçalanmayın dediği halde (Rum 32) , (Şura 13) bu gün Müslümanların bölünmesini listelesek her halde bir kaç yüz sayfa liste çıkar ortaya.
Bu bölünenlerden hiç biri de kendi dışındaki bir başka bölünmüşü beğenmez, en doğru olanın kendisi olduğuna inanır.
Kulun Allah’a değil, kulun kula taptığı bir dünyada yaşamaya başlamışlardır Müslümanlar. İbadet yapıyorlar, ne yaptıklarından habersizler.
Dualar ediyorlar, ne dediklerini bilmiyorlar. Dudaklar pısırdıyor, kalbin bundan haberi yok.
Ülkemize baktığımızda yüzlerce şeyh,şıh türemiş, cemaatler, mollalar takımı yetişmiş, her biri bir yere dergah kurmuş, din üzerinden geçimlerini sağlıyorlar.
Bu adamların görevi insanları Allah ile aldatlaktır. Ellerinden paralarını, mallarını, kadınlarını,kızlarını alıyorlar, onlara güzel bir gelecek ve ahirette cennet vaad ediyorlar. Bu akılsızlar da kanıyorlar, kendilerine hazırlanan tuzaklara düşüyorlar.
Böyle yerde barış olur mu? Sorsan bu insanların hepsi de Müslüman.
Müslüman bilmelidir ki,
Barış daima iyidir.. Nisa 128
Dua ederken barış ile ilgili Allah’tan ne istememiz gerektiğini de yine Kur’an’dan öğreniyoruz:
“Rabbim! Bana ve ebeveynime lütfettiğin nimetine şükretmeme, hoşnut olacağın hayırlı ve barışçıl bir iş yapmama imkan ver ve rahmetinle beni iyilik ve barışı seven iyi kullarının arasına sok!” Neml 19
Barışa hizmet etmek ve barışı sağlamak Allah katında çok önemlidir. Ödülü de büyük olacaktır.
İnsanın kendinde ve çevresinde, milletler arasında ve toplumda barışı sağlamak için ne gerekiyorsa yapması gerekmektedir. Ben barıştan yanayım, barış istiyorum diyerek caka satmak, şatafatlı sözler söylemek barışa hizmet etmez. Aksine barışı yok eder.
Bir kötülüğün cezası, ona denk bir cezadır. Kim affeder ve barışı sağlarsa, onun ödülü Allah’a aittir. Doğrusu Allah zâlimleri sevmez. Şura 10
Barış içinde yaşamanın şartı, barışın ne olduğunu bilmekten ve bunu kendin için olduğu gibi diğer insanlar için de uygulamaktan geçer.
Unutmayın ki, ne kadar emek verirseniz, size gelecek karşılık da o kadar olacaktır.
Haydi şimdi hep beraber barışa…. Çünkü, Barış daima iyidir.. Nisa 128
Saygılarımla..
Necmi AKGÜL